İşgal Altında Çırpınan Şehir: İstanbul.. Umut Meriç Berberoğlu

1.Eser sahibi kimdir? Sizi biraz daha yakından tanıyabilir miyiz?

Ben Umut Meriç Berberoğlu. 14 Eylül 2000’de Hatay’ın İskenderun ilçesinde doğdum. İlkokul eğitimimi Namık Kemal İlköğretim Okulu’nda tamamladım. Daha sonra İskenderun Rotary Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin Bilgisayarlı Muhasebe bölümünden 2020 yılında mezun oldum. Aynı yıl Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Tarih bölümüne başladım. Birinci sınıfı tamamladıktan sonra 2021 yılında İzmir Bakırçay Üniversitesi Tarih bölümüne yatay geçiş yaptım. Haziran 2024’te lisans eğitimimi bitirdim. Eylül 2024’te Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları  Sosyal, Ekonomik ve Siyasal İlişkiler Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimime başladım. Küçük yaşlardan beri yazıya ilgim vardı. Önce denemeler ve kısa yazılar kaleme aldım. Daha sonra bu ilgim köşe yazarlığına ve kitap çalışmalarına dönüştü. Sarı Zeybekler Gazetesi’nde kültür müdürlüğü ve köşe yazarlığı yaptım. Ayrıca yerel gazetelerde yazılarım yayımlandı. Tiyatro alanında da dört farklı oyunun senaryo çalışmalarına katkıda bulundum. Şimdiye kadar üç kitabım yayımlandı. İşgal Altında Çırpınan Şehir: İstanbul, Bağımsızlık Ateşi İzmir ve Tarihe ve Gündeme Dair adlı eserlerim farklı yayınevleri tarafından okurlara ulaştı. Bu kitaplarda hem tarihe olan ilgimi hem de güncel olaylarla kurduğum bağı yansıtmaya çalıştım. Yazarlık benim için bir düşünce özgürlüğü, tarihe ve kültüre duyduğum bağlılığın ifadesi oldu. Şu an yüksek lisans eğitimimi sürdürürken yazı çalışmalarımı da devam ettiriyorum. Amacım tarih araştırmalarımla daha kapsamlı eserler üretmek ve kültür-sanat dünyasına katkıda bulunmak.

2.Hayatınızın dönüm noktaları, yazarlığa yönelmenizde etkili olan olaylar nelerdi?

Hayatımda beni en çok etkileyen dönüm noktalarının başında çocukluk yıllarım geliyor. İlkokul çağında kitaplarla tanışmam, okuma sevgisini içimde büyüttü. O yıllarda elime geçen her kitabı büyük bir merakla okurdum. Bu merak zamanla sadece okumakla kalmadı, kendi cümlelerimi kurmaya, defterlerime küçük denemeler yazmaya yöneltti. Lise yıllarımda ise yazma isteğim daha da belirginleşti. O dönemde çevremdeki insanların hikâyeleri, yaşadığım şehrin tarihî dokusu ve toplumsal meseleler beni çok etkiliyordu. Okulda ve arkadaş çevremde düşüncelerimi kaleme alarak paylaşmaya başladım. Bu yıllar, yazarlığa olan ilgimin ciddi bir zemine oturmaya başladığı dönem oldu. Üniversiteye başladığımda ise tarih eğitimi yazma yolculuğumda en büyük dönüm noktalarından biri oldu. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, millî mücadele yıllarına kadar birçok konuyu akademik olarak öğrenmek, yazılarımın temellerini güçlendirdi. Bu bilgi birikimiyle birlikte yazdıklarımı artık sadece kişisel deneme olmaktan çıkarıp, tarihsel gerçeklerle bütünleştirmeye başladım. Bir diğer önemli dönüm noktası, yazılarımın ilk kez gazetelerde yayımlanmasıydı. Düşüncelerimin başkaları tarafından okunması ve geri dönüşler almam beni daha çok motive etti. Bu süreçte hem sorumluluk duygum arttı hem de yazarlığın benim için bir meslek ve yaşam biçimi olabileceğini fark ettim. Kitap yazma fikri ise uzun süredir zihnimdeydi. “İşgal Altında Çırpınan Şehir: İstanbul” adlı kitabım yayımlandığında, bu bir hayalin gerçekleşmesiydi. İlk kitabımı elime aldığım an, yazarlık yolculuğumun en özel dönüm noktalarından biri oldu. Arkasından gelen diğer kitaplar da bu süreci pekiştirdi. Bugün dönüp baktığımda, beni yazarlığa yönelten en büyük etkenin tarihe olan ilgim ve yazıyla kendimi ifade etme arzum olduğunu görüyorum. Çocukken okuduğum kitapların bıraktığı iz, lise yıllarında yazmaya duyduğum heves, üniversitede kazandığım akademik bilgi ve ilk yayımlanan yazılarım… Bunların her biri benim için birer basamak oldu.

3.Yazarlık serüveninizde kaleme aldığınız ilk eser mi? İlk eseriniz neydi?

Evet, yazarlık serüvenimde ilk kez kaleme aldığım ve yayımlanan eserim İşgal Altında Çırpınan Şehir: İstanbul oldu. Uzun zamandır zihnimde taşıdığım bir konuydu. İstanbul’un işgal yılları, halkın yaşadığı baskı, direniş ruhu ve aynı zamanda umutsuzlukla mücadele edişi beni çok etkiliyordu. Bu konuyu ele almak, hem tarihî bir sorumluluk hissettiğim için hem de tarihe duyduğum ilgiyi yazıyla buluşturmak istediğim için ilk tercihim oldu. Aslında ondan önce kısa denemeler, köşe yazıları ve makalelerim vardı. Ama bunlar daha çok edebiyat ve basın alanındaki başlangıç çalışmalarıydı. Bir kitabı ilk defa baştan sona kurgulamak, araştırmalarla beslemek ve yayımlanmış hâlini görmek bambaşka bir deneyim oldu. Dolayısıyla yazarlık yolculuğumda ilk ciddi eserim ve dönüm noktam, İşgal Altında Çırpınan Şehir: İstanbul kitabıdır diyebilirim.

4.Bu ilk adım size ne hissettirdi?

İlk kitabımın yayımlanması benim için çok özel ve unutulmaz bir andı. İşgal Altında Çırpınan Şehir: İstanbul elime ilk geçtiğinde, aslında sadece bir kitap değil, yıllardır içimde büyüttüğüm hayalin somut haliydi. O an büyük bir gurur hissettim. Çünkü bu yolculuk kolay olmamıştı; araştırmalar, yazım süreci, düzeltmeler, defalarca yeniden ele alışlar… Tüm bu emeklerin karşılığını elime aldığım o ilk kitapta görmek tarifsiz bir mutluluktu. Bir yandan da büyük bir sorumluluk duygusu geldi. Çünkü artık yazdıklarım sadece bana ait değildi, okurların da dünyasına girecekti. Kitabımın, tarihe ilgi duyan bir gencin sesi olarak farklı insanlara ulaşması bana hem cesaret hem de yeni hedefler verdi. Kısacası, bu ilk adım bana hem özgüven hem de yeni bir yol açtı. Yazının sadece bireysel bir uğraş değil, aynı zamanda insanlarla bağ kuran, tarihe ve topluma dokunan bir köprü olduğunu o gün çok daha derinden hissettim.

  1. Eserlerinizde tekrar eden temalar ya da sizi yansıtan karakterler var mı?

Eserlerimde en çok tekrar eden tema tarihtir. Özellikle Osmanlı’nın son dönemi, Millî Mücadele ve Cumhuriyet’in kuruluş yılları yazılarımın merkezinde yer alır. Çünkü bu dönemler bir milletin yeniden doğuşunu, bağımsızlık arzusunu ve yokluklar içindeki azmini yansıtır. Bunun yanında direniş ve özgürlük mücadelesi de sürekli işlediğim bir konudur. İşgal altındaki şehirlerin yaşadığı baskıya rağmen ayakta kalmaya çalışması, Anadolu insanının yokluk içinde bile mücadele etmesi beni etkiler ve satırlarıma da yansır. Karakterlerime baktığımda genellikle sıradan insanların kahramanlıklarını anlatmayı tercih ederim. Bir asker, bir öğretmen, bir genç ya da bir annenin hikâyesi benim için büyük komutanların ve devlet adamlarının yanında aynı derecede değerlidir. Çünkü ben tarihin sadece büyük adamların değil, adı bilinmeyen insanların mücadelesiyle de yazıldığına inanırım. Bu yüzden eserlerimde tarihî hafıza, özgürlük arzusu, direniş ruhu ve halkın gücü hep ön planda olmuştur.

  1. Bugüne kadar yayımlanmış kitaplarınızdan kısaca bahseder misiniz?

Bugüne kadar yayımlanmış kitaplarım arasında üç temel eser var. İlk kitabım İşgal Altında Çırpınan Şehir: İstanbul, İstanbul’un işgal yıllarını ve halkın yaşadığı zorlukları konu alır. Bu kitapta hem tarihî olayları hem de insanların direnme hikâyelerini anlatmayı amaçladım. İkinci eserim Bağımsızlık Ateşi İzmir, özellikle İzmir ve çevresinde Millî Mücadele döneminde yaşananları ele alır. Burada şehir halkının mücadele azmi, işgalin getirdiği zorluklar ve direniş ruhu ön plana çıkar. Üçüncü kitabım Tarihe ve Gündeme Dair, daha çok düşünsel bir eser olup hem tarihî hem de güncel konular üzerine yazdığım denemeleri ve yorumları içerir. Bu kitap, yazarlık yolculuğumda birikimlerimi, düşüncelerimi ve gözlemlerimi okuyucuyla paylaştığım bir çalışmadır.

7.Bu kitapların sizin için anlamı nedir?

Bu kitaplar benim için hem birer eser hem de yaşam yolculuğumun somut göstergeleridir. İşgal Altında Çırpınan Şehir: İstanbul, hayal gücümün ve tarih sevgimin ilk somut çıktısı olarak büyük bir anlam taşıyor; yıllardır kafamda şekillenen bir fikrin gerçeğe dönüşmesi beni hem gururlandırdı hem de yazarlık yolculuğuma cesaret verdi. Bağımsızlık Ateşi İzmir, sadece bir tarih anlatısı değil, aynı zamanda halkın direniş ruhunu ve umudunu aktarma çabamın bir simgesi. Bu kitap, insanların zorluklar karşısında yılmadan mücadele etmesini, dayanışmayı ve inancı vurguluyor; benim için hem bir tarih hem de bir ilham kaynağı. Tarihe ve Gündeme Dair ise, birikimlerimi, gözlemlerimi ve düşüncelerimi paylaşabildiğim kişisel bir çalışma; hem geçmişe hem bugüne dair değerlendirmelerimi okuyucuyla buluşturuyor. Bu eserler, yazarlık yolculuğumun dönüm noktaları ve kendimi ifade etme biçimim olarak hayatımda özel bir yer tutuyor.

8.Yazarken size ilham veren şey nedir?

Yazarken bana en çok ilham veren şey, tarihin kendisidir. Geçmişte yaşamış insanların mücadeleleri, direnişleri ve hayatta kalma hikâyeleri beni derinden etkiler. Onların yaşadığı zorlukları, umutlarını ve kararlılıklarını satırlara taşımak isterim. Bunun yanında yaşadığımız çevre ve gözlemlediğim insan davranışları da ilham verir; küçük bir detay, bir sohbet ya da bir mekan, bir hikâyenin tohumunu oluşturabilir. Kitap ve makalelerde okuduklarım, farklı dönemleri ve kültürleri anlamamı sağlar; her yeni bilgi, yazacaklarım için yeni bir pencere açar. Buna ek olarak yazarken hissettiğim duygular da güçlü bir itici güçtür. Öfke, hüzün, sevinç ya da hayranlık; bunları kelimelere dökmek, hem kendimi ifade etmemi hem de okurla bağ kurmamı sağlar. Bazen de bir karakterin veya olayın bana fısıldadığı “hikayeyi anlat” hissi, ilhamın en güçlü kaynağı olur.

9.Bir fikri yazıya dönüştürmeye iten duygu ya da an nedir?

Bir fikri yazıya dönüştürmeye iten en güçlü şey genellikle içimde hissettiğim yoğun duygu ve o anki farkındalıktır. Bazen bir olaya tanık olmak, bir sohbeti dinlemek, bir şehirde dolaşmak ya da geçmişten bir hikâyeyi okumak, içimde bir kıvılcım yakar; bu kıvılcım “bunu yazmalıyım” hissine dönüşür. Özellikle adaletsizlik, direniş, kayıp veya umut gibi güçlü temalar söz konusu olduğunda kelimeler neredeyse kendiliğinden dökülür. Bazen bir anlık gözlem mesela bir çocuğun oyun oynarkenki kararlılığı ya da yaşlı birinin geçmişi hatırlayışı bana hikayenin bütün çerçevesini verir. Bu duygu ve anın yoğunluğu, düşünceden kelimeye geçişi tetikler; fikir artık sadece kafamda değil, kağıtta ve okuyucunun zihninde de yaşar hale gelir. Kısacası yazıya dönüşen fikir, çoğu zaman bir duygunun veya gözlemin, farkındalık ve merakla birleşmiş halidir.

  1. Bir yazar olarak üretim rutininiz nasıldır?

Bir yazar olarak üretim rutinim, öğle ve akşam saatlerine göre şekillenir. Öğleye doğru genellikle yazı başına otururum; günün bu saatlerinde zihnim biraz daha dinlenmiş ve odaklanmaya hazır olur. Önce araştırmalarımı gözden geçirir, notlarımı düzenler ve o gün üzerinde çalışacağım bölümün çerçevesini kafamda tasarlarım. Ardından kelimeleri kağıda veya ekrana dökmeye başlarım. Bu saatlerde yazmak, fikirlerin akıcı bir şekilde ortaya çıkmasına yardımcı olur. Akşam saatlerinde ise yazdıklarımı tekrar gözden geçiririm. Gün içinde geliştirdiğim fikirleri değerlendirir, karakterlerin ve olay örgüsünün tutarlılığını kontrol ederim. Bazen bu saatlerde yeni ilhamlar gelir; kısa bir yürüyüş veya sakin bir kahve molası, zihnimi açar ve yazım sürecini yeniden canlandırır. Bu şekilde öğle ve akşam saatlerini verimli kullanarak hem üretimimi sürdürür hem de yazılarımı araştırma ve gözden geçirme ile desteklerim. Yazma sürecim, disiplinle esnekliği bir arada tutmak, düşünce ve duyguyu kelimelere en doğru şekilde aktarmak üzerine kurulu bir rutin hâline gelmiştir.

11.Yazma sürecinde sizi en çok zorlayan şey neydi?

Yazma sürecinde beni en çok zorlayan şey, kelimelerin içimdeki duygularla ve düşüncelerle tam olarak örtüşmesini sağlamaktı. Bazen zihnimde çok net ve güçlü bir fikir olurdu ama bunu kâğıda dökerken aynı etkiyi yakalayamazdım. Bu, bir yazar için en sabır isteyen kısımdır. Ayrıca uzun soluklu eserlerde sürekliliği ve tutarlılığı korumak, karakterlerin ve olay örgüsünün inandırıcılığını sürdürmek de ayrı bir zorluktu. Bir diğer zorlayıcı nokta ise yazdığım metinlere karşı objektif kalabilmekti. Kendi duygularımın yoğun olduğu anlarda yazıya mesafe koymak ya da gerektiğinde bazı bölümleri silip yeniden yazmak kolay olmadı. Ama zamanla bu süreci bir disipline dönüştürdüm; zorlukları, yazarlığın aslında en öğretici yanları olarak görmeyi öğrendim.

12.Hiç vazgeçme noktasına geldiğiniz oldu mu?

Evet, oldu. Yazarlık yolculuğum boyunca bazı dönemlerde kelimelerin bana küstüğünü, sayfaların bembeyaz bir duvar gibi karşıma dikildiğini hissettim. Özellikle emek verdiğim bir metnin istediğim etkiyi yaratmadığını düşündüğüm anlarda “Acaba bırakmalı mıyım?” sorusu zihnimin kıyısında dolaştı. Zaman zaman eleştiriler, zaman zaman da kendi içimdeki beklentiler bu baskıyı artırdı. Ama o anlarda şunu fark ettim: Yazmak benim için sadece bir meslek değil, nefes almak gibi bir ihtiyaçtı. Kaç kere kalemi bir kenara bırakmak istesem de içimdeki anlatma isteği, hikâyelerin beni bırakmaması hep yeniden başlamama sebep oldu. O yüzden vazgeçme noktasına gelsem bile, yazı hep beni geri çağırdı ve yoluma devam ettirdi.

  1. Eserlerinizin ana fikirleri ya da vermek istediğiniz temel mesajlar nelerdir?

Eserlerimde vermek istediğim temel mesaj, tarih ve insan hikâyeleri aracılığıyla umudun, direnişin ve özgürlük arzusunun önemini göstermektir. Kitaplarımda sıkça işlediğim ana fikir, zorluklar karşısında yılmamanın ve kararlılıkla mücadele etmenin insanı güçlendirdiğidir. Tarihî olayları ve sıradan insanların hikâyelerini anlatarak, okuyucuya geçmişin sadece kayıtlardan ibaret olmadığını, yaşanmışlıkların ders ve ilham kaynağı olduğunu göstermek isterim. Aynı zamanda eserlerimde, bireyin ve toplumun sorumlulukları, dayanışma ve bilinçli bir şekilde tarihten öğrenmenin önemi de vurgulanır. Karakterlerim genellikle cesaret, sabır ve fedakârlıkla hareket eder; okuyucunun, kendi hayatında da benzer değerleri benimseyebileceğini düşündüğüm bir yol haritası sunar. Kısacası kitaplarım, hem tarihî olayları belgeleyen hem de insan ruhunun direncini ve özgürlük arzusunu yücelten birer mesaj taşır.

14.Okuyucunun metnin sonunda zihninde neyle kalmasını istersiniz?

Okuyucunun metnimin sonunda zihninde kalmasını istediğim şey, umut, direnç ve tarihî bilincin birleşimidir. Yani sadece olayları öğrenmiş veya bir hikayeyi okumuş olarak ayrılmalarını değil, aynı zamanda insan ruhunun zorluklar karşısında nasıl ayakta kalabildiğini, küçük bir bireyin bile büyük değişimler yaratabileceğini hissetmelerini isterim. Ayrıca geçmişten alınan derslerin bugün ve yarın için nasıl bir rehber olabileceğini fark etmelerini, tarihe ve insanlığa dair farkındalıklarının artmasını isterim. Metinlerimdeki karakterlerin yaşadığı mücadeleler, direnişler ve fedakârlıklar, okuyucuda hem duygusal bir etki bırakmalı hem de onları kendi yaşamlarında cesaret ve kararlılık bulmaya yönlendirmelidir.

  1. Okuyucular neden sizin kitabınızı okumalı?

Okuyucular benim kitaplarımı okumalı çünkü eserlerim tarihî olayları yalnızca anlatmakla kalmaz, insanın direncini, cesaretini ve umudunu da gösterir. Her hikâye, karakterlerin karşılaştığı zorluklar ve verdikleri mücadeleler üzerinden okuyucuya hem bilgi hem de ilham verir. Kitaplarımda sıradan insanların yaşadığı deneyimler, okuyucunun kendi hayatına dair farkındalık kazanmasını sağlar ve empati yeteneğini güçlendirir. Ayrıca metinlerim, tarihî gerçeklerle kurguyu harmanlayarak, okuma deneyimini hem öğretici hem de etkileyici hâle getirir. Okuyan kişi, sadece geçmişi öğrenmekle kalmaz; aynı zamanda insanın zorluklar karşısında nasıl ayakta kalabileceğini, dayanışmanın ve kararlılığın önemini hisseder. Bu yönüyle kitaplarım, düşündüren, sorgulatan ve okuyucunun aklında uzun süre yer eden bir deneyim sunar.

  1. Sizi diğer yazarlardan ayıran şey ne olabilir?

Beni diğer yazarlardan ayıran şey, olayları sadece anlatmakla yetinmememdir. Tarihi ve güncel konuları işlerken insanların iç dünyalarını, yaşadıkları zorlukları ve verdikleri mücadeleleri de satırlara taşımaya çalışırım. Amacım okuru sadece bilgilendirmek değil, yaşananları hissettirmek ve onlarla bağ kurmalarını sağlamaktır. Yazarken akademik bilgiyi ve günlük yaşam deneyimini harmanlarım. Bu sayede metinlerim hem doğru hem de akıcı olur, okuyan kişi hem öğrenir hem de hikâyenin içine çekilir. Benim için önemli olan, yazdıklarımın samimi ve etkileyici olmasıdır; kendi tarzımı bu şekilde ortaya koyarım.

  1. Son olarak, edebiyat yolculuğunda olan genç yazarlara veya yazar adaylarına ne söylemek istersiniz?

Genç yazarlara şunu söylemek isterim: Yazmak sabır ve kararlılık ister, ama aynı zamanda büyük bir özgürlüktür. Kelimelerinizin peşinden gidin, fikirlerinizi ertelemeyin ve kendi sesinizi bulmak için cesur olun. Başlangıçta hata yapmak, yolun bir parçasıdır; önemli olan vazgeçmemek ve her deneyimden bir şeyler öğrenmektir. Kendi gözlem ve duygularınıza güvenin. Okumak, araştırmak ve çevrenizi gözlemlemek size ilham verir, ancak yazarken en çok ihtiyaç duyacağınız şey, kendi iç sesinizi dinlemektir. Yazdığınız her kelime, sizi hem yazar hem de insan olarak geliştirir. Unutmayın ki yazarlık bir yarış değildir; kendi yolculuğunuzdur. Sabırlı olun, yazmayı alışkanlık hâline getirin ve her zaman merakınızı canlı tutun. Zamanla, fikirleriniz olgunlaşacak ve kalıcı eserler ortaya koyma şansınız artacaktır.

  1. Yazmaya yeni başlayanlara bir tavsiye mektubu yazacak olsanız, ilk cümlesi ne olurdu?

Eğer yazmaya yeni başlayanlara bir tavsiye mektubu yazacak olsaydım, ilk cümlem şöyle olurdu:

“Kelimenin gücüne inanın; çünkü yazmak, önce kendinizi keşfetmek, sonra dünyayla paylaşmaktır.”

 

 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir